Siyasetçiler Halkı Aldatıyor!
Türkiye siyasetinin yine en önemli, en kronik hastalıklarından birisi de popülizmdir; reel-politik söz, davranış ve eylemlerdir. Yani, daha anlaşılır ifadeyle halk için halka yalan söylemeleridir!
“Neden buna başvuruyorsunuz” diye sual ettiğimizde ise, “başka türlü siyaset olmaz” gibi koca bir yalana başvuruyorlar. Yani, yalanları yalanla örtüyorlar; hakikati gizliyorlar. Bunun ne demek olduğunu mevzunun erbabı bilir.
Müslümanı veya gayri müslim fark etmiyor; hemen hemen her politikacı siyasette yalan söylemeyi mubah görüyor.
İşin gerçeği reel politik anlayış bağlamında, popülizm de, halk dalkavukçuluğu da, siyasi ahlaksızlıktır; halkı kandırmaktır.
Her siyasi organizasyon iktidar olmayı hedeflediği için halka onun mutlu olabileceği yaşam ortamını oluşturacaklarına ilişkin sözler söylemeye, vaatlerde bulunmaya kendilerini mecbur hissediyorlar. Diğer taraftan yalansız, dolansız, dürüst bir siyaseti gündeme getirdiğiniz zaman da size, “bu siyaset tarzıyla sonuç alamazsınız” şeytani telkinini yapıyorlar.
Olabilir; sonuç alamayabiliriz ama bu durum bize halka yalan söylememizi gerektirmiyor. Altını çizerek ifade ediyorum; her ne suretle ve gerekçeyle olursa olsun halka gerçek dışı bilgi vermek; gerçekleşme kabiliyeti olmayacak vaatlerde bulunmak, umut aşılamak en hafif ifade ile ilkesizliktir ve ahlaksızlıktır.
Az çok yazılarımı izleyenler bilirler ki, en çok müşteki olduğum hususlardan birisi de “hamasettir”. Çünkü hamasetin çoğu yalandır; gerçek dışı beyanlardır, gerçekleşme kabiliyeti olmayan sözlerdir. Ama burada genel anlayış, “Hele bir iktidara gelelim”; tılsımlı ellerimizle dokunduğumuz her şey kendiliğinden düzelecek, iyileşecek gibi bir anlayış…
Ne yazık ki, halk da artık bu anlayışa prim veriyor. Adeta şöyle bir ikrarda bulunuyor; “Siyaset yalandır; yalancıların işidir. Biz ise, yalanın azını söyleyeni tercih ediyoruz.”
Azınlıkta kalan bir kesim de, bugüne kadar çokça dile getirilen bir motto cümleyi tekrarlıyorlar; “İktidara kim gelirse gelsin; hepsi halka yalan söylüyor; kimsenin doğru dürüst icraatta bulunacaklarına inanmıyoruz, ihtimal vermiyoruz. Dolayısıyla kim gelirse gelsin değişen bir şey olmayacak.” Yani, hem cinslerine karşı tam bir itimatsızlık…
Ahlak ve hukuk birbirini inşa eden; ihata eden iki temel kavramdır. Hukuku, ahlaki manada çalıştırdığınızda “adalet” gibi toplumsal hayatın olmazsa olmazı olan önemli bir değeri üretmiş olursunuz. Bir anlamda bu iki kavramdan biri olmazsa, diğeri de olmaz. Yalan söyleyerek; halkı aldatarak geldiğiniz yerde adaleti tesis edemezsiniz. Her türlü yalana, hileye, aldatma yöntemine “Hayır” diyerek reddetmeden gerçek adaleti inşa edemezsiniz.
Evet, bütün bu izahattan sonra diyeceğimiz şudur; insanlar aslında siyaset kurumuna güven duymuyorlar. Siyaset aktörleri bu güvensizliği kendi söz, davranış ve eylemleriyle inşa ediyorlar.
Güven ikliminin hakim olmadığı bir toplumda hiçbir gelişmeden söz edilemez. Yöneten ve yönetilen arasındaki ilişki güven üzerinden inşa edilmelidir ki, bu yapı bütün gelişmelerin temeli olsun.
Yeni siyasette, dikkat edilecek ve tashihi / ıslahı konusunda gayret gösterilecek en önemli cihettir bu. İnşa ameliyesi buradan başlanacak. Erdem buradadır; gelişme ve büyümenin sırrı da bunda mündemiçtir.