Salı, Aralık 3, 2024
AÇIK GÖRÜŞÇEVRE

Marmaris Yangınları Üzerinden

Murat Sütçüoğlu

29 Temmuz’da başlayıp 9 gün süren ve Marmaris’in hem merkezini hem de köylerini vuran büyük orman yangını ile ilgili bazı izlenim ve görüşlerimi yazmak istedim. Bundaki amacım , bu kötü günlerde yaşananlardan olumlu ve olumsuz dersler çıkarıp, yangın, sel, heyelan ‘’ felaketlerinin ’’ artık küresel iklim krizinin açığa çıktığı günümüzde vaka-i adiyeden sayıldığını ve önümüzdeki süreçte bu tür kötü olaylarla daha sık karşılaşacağımız kanısında olmamdandır. İzlenim ve görüşlerimi madde madde olarak yazarsam;

  1. Öncelikle “koca” devletin, kriz anlarında A, B, C gibi sıralı planları olmadığını görmemizdir. Bu yangının da bu yörelerde sık sık çıkan ve söndürülen küçük yangınlardan biri olacağını zannetmesi… Kriz masası oluşturmada geç kalma, halka kamuoyuna bilgi akışı sağlamama, halkı sürece katmama hatta yerel yöneticileri bile bu süreçlerden dışlama gibi yanlış uygulamalara yönelmesi…
  2. Havadan erken müdahale ile büyümeden önlenebilecek, bu büyük yıkımı engelleyecek hava söndürme araçlarının yetersizliğini çok net olarak bütün ülke gördü. Sarayın hava filosunda 13 uçak var iken böylesine büyük bir coğrafyada sadece 3 adet havadan söndürme uçağına sahip olmamız, yangın yerine bile onlarca araçtan oluşan konvoylarla yapılan ziyaretler çok tepki çekti. Az sayıdaki uçak farklı yerlerdeki yangınlara bir görünüp, bir kaybolarak müdahale etmeye çalıştı ama bu işte süreklilik olmayınca bu uçaklar bile verimli olamadı.
  3. Başta Kızılay olmak üzere halkın güvenini kaybeden kamu kurumlarına karşı yerel halk ve dışarıdan gelen gönüllüler, birçok noktada kendi sivil- gönüllü koordinasyon noktalarını kurdular. Bu noktalarda çoğunluğu gençler olmak üzere yüzlerce gönüllü tüm yangın boyunca 24 saat yardımlaşmaya, dayanışmaya dayalı tıkır tıkır işleyen bir sistem kurdular. Bu gönüllüler en önde yangın hattında veya geride lojistik destekte, tıbbi müdahalede kısacası her aşamada nerede gönüllüye gereksinim varsa oraya anında koşarak destan yazdılar. Ve bence yangının sonlarına doğru sivil halkın yangın söndürme çalışmalarına alınmama kararının en büyük gerekçesi de bu sivil gönüllülerin, devlet kurumlarının beceriksizliğini ortaya sermeleri ve daha da önemlisi ileriye yönelik sivil- gönüllü alternatif oluşumların ışığını yakmalarıydı.
  4. Yangına ilk andaki bitirici darbeyi vuramayan devlet bürokrasisi, yangını durduramayacağını anlayınca tüm söndürme gücünü yerleşim yerlerini kurtarmaya yöneltti. Çünkü orman yangını nasıl olsa orman bitince duracaktı, ağaç bitince sönecekti. Zaten yanan şeyler sadece tomruk, bina, beyaz et, kırmızı et değil miydi? Kimin umurunda bin bir çeşit flora, orman toprağını süren domuz, toprağı kabartan solucan, çam fıstığı yiyen sincap, şu anda Anadolu’nun çeşitli yaylalarında olup 1 ay sonra evine döndüğünde ormanını, ağacını bulamayacak olan arılar kimin umurunda? Ama yerel halk, köylüler ve gönüllüler böyle bakmadılar ve ellerinden geldiğince her noktada yangın ile mücadele ettiler. Hatta çevre illerden gelip yöreyi tanımayan orman ve belediye arazözleri, telsiz aracılığıyla bürokrasinin emir kumanda çarkına kapılmadıkları ilk günlerde yöreyi iyi bilen köylülerin, gönüllülerin yönlendirmesiyle çok kritik müdahaleler yapıp yangına karşı çok önemli çok mevziler de kazandılar . Yörede tankeri, su taşıma araçları vb. olan her köylü her özel işletme canla başla itfaiye araçlarına durmaksızın su taşımasaydı buraya yığılan yüzlerce itfaiye ve orman arazözünün de bir anlamı olmayacaktı. (Daha yangının ilk saatlerinde kendi evimin bulunduğu binayı yakabilecek olan ve tutuşan ağacı, sokağımıza gelen bir inşaat firmasına ait su tankeri sayesinde söndürdük. Alev alan çatımızı da kendi çabalarımızla söndürdük. )
  5. Genciyle, yaşlısıyla, köylüsüyle, gönüllüsüyle binlerce kişi canla başla ağacın, kuşun, börtü böceğin derdine düşmüşken iklim krizinin, küresel ısınmanın doğal sonuçları olarak tüm Akdeniz ülkeleri, Okyanus ötesi ülkeler bile devasa yangınlarla boğuşurken iktidar yandaşları da böyle kritik bir zamanda özellikle sosyal medyada farklı bir yönde çaba harcadılar. Küresel ısınma, iklim değişikliği gibi konularda hükümetin duyarsızlığını, hazırlıksızlığını örtbas edebilmek için, yangını o çıkardı, bu çıkardı şeklindeki asparagas yayınlar yaparak çatışmayı, kutuplaşmayı ve linci teşvik ettiler. Öyle şeyler oldu ki sadece benim bildiğim Marmaris’te yaşanan iki olay şöyle. İlkinde bir anne, motosikletinin plakası sosyal medyada yangın çıkaran “terörist” diye teşhir edilen oğlunun, yangın söndüren ekibe yardıma gittiğini belirtip sosyal medyada çağrı yaparak oğlunu kurtarmaya çalışıyor. Diğer olayda ise milyonluk iş makinesine sahip duyarlı bir vatandaş, kendi iş makinesi ile ormanda söndürme çalışmaları yaparken, “Yangın çıkardı” diye hedef gösterilip, lince uğrayacakken jandarma tarafından kurtarılıyor.
  6. Şimdi yangın söndü, yangın bitti. Daha doğrusu yanacak ağaç, yanacak orman kalmayan yerlerde yangın da bitti. Ama mücadele bitmedi. Her ne kadar yetkili ağızlardan yanan alanlar imara açılmayacak dense de rüyasında tanrıdan dilek dilerken – İnşaat ya Rasulullah – diyen, beton ile özdeşleşen, daha yangının üçüncü gününde kıyılardaki imar yetkisini ÇED raporsuz, Turizm Bakanlığı’na devreden, yangının dördüncü gününde yanan köy evlerinin yerine yapılacak TOKİ evlerinin maketini piyasaya süren bu iktidarın rant hesaplarına karşı mücadele daha yeni başlıyor. Evi yanmayanların “Keşke bizim de evimiz yansaydı” diyeceklerinin hedeflendiği bir yangın sonrasında, ormanı yanmayanlara da “Keşke bizim de ormanımız yansaydı” dedirtebilecek çok ilginç uygulamalarla karşı karşıya kalabiliriz. Ve ben yöremi, Marmaris’i iyi tanıdığımdan, yangından etkilenen ve ranta peşkeş çekilebilecek alan miktarının büyüklüğünü iyi bilen biri olarak işimizin hiç kolay olmadığının da farkındayım. Pasta o kadar büyük ki kavga da o yüzden büyük olacaktır. O nedenle bu yağma politikalarına karşı yerellerde çok geniş, çok katılımcı birliktelikler, platformlar oluşturulmalı. Yaşam savunucuları, örgütlü ve örgütsüz duyarlı bireyler, mimar ve mühendis odaları, barolar gecikmeden bir araya gelmelidirler. Bu birliktelikler sadece yaşadığımız bu felaketin doğal yaşama verdiği tahribatın büyümesine engel olmayı, rant politikalarının uygulanmasını önlemeyi değil sınır, ülke, ulus, coğrafya tanımayan iklim krizine de müdahale etmenin, iklimi değil sistemi değiştirmenin yani geleceğimizi kurtarmanın da birer çoban ateşleri olabilirler.

Makalenin kaynağına buradan ulaşabilirsiniz