Çarşamba, Aralık 4, 2024
AÇIK GÖRÜŞ

Amin Maalouf’tan Soğuk Savaş Artığı Türk Sağına Dersler (*)

Veysi Dündar

Geçtiğimiz hafta yazımızda uğradığımız bir duraktı Amin Maalouf. Türkiye’nin kısır kültür ortamında, kimsenin kitap okumaya zahmet etmediği bir dönemde ülkenin belki en çok satan yazarıdır Maalouf.

Caddemin (İstiklal Caddesi) göz bebeği, pırlanta durağı Yapı Kredi Yayınevi’nde her daim köşesi baki, kitapları kavidir.

Maalouf’un değerini Türk okuru, aklı ereni ıskalamamıştır.

Yerli-Milli davası ile kafayı bozmuş olanlar için mühim dersler vardır, hem Maalouf’da hem de ona gösterilen izzet ikram ve mazhariyette.

Maalouf’un adında içkin gayet Ortadoğulu tını onu günümüz katı iktidarının dilinde popüler kılmamış, tam tersine iktidarın dışlama gayretinde olduğu kesimlerle arasını yapmıştır.

Hiç de tereddüt görmeden Nazım Hikmet, Sabahattin Ali gibi bağra basılmıştır.

Fransız Akademisinde bir koltuğa da layık görülen; annesinin Osmanlı Mısır’ında (benim dedelerim de Mısır göçmenidir) köklenen tarihinden imbiklediklerini dünyaya aktarma telaşında olan Maalouf’a gösterilen alakanın bir sebebi de, kuşkusuz bizim koptuğumuz bu tarihi gözlerimiz önünde açan eserleridir.

Bu kadim coğrafyayı siyasi bir ikbale ve siyasi bir projeye tahvil eden, altın çağ özlemiyle yanıp tutuşan mevcut siyasi iktidarın başarısızlığının bir sebebi de belki yeterince Maalouf okumamış olmalarıdır.

Türk sağının ideolojik olarak geçmiş güzellemesi ile dolup taşmasına mukabil aslında bu geçmiş yakıtını neden yüklendiğini bilmeyişinin bir sonucu olmalı bu.

1945’ten 1991’e kadar süren soğuk savaşın siyah-beyaz kavgasında Amerika’nın Türk sağına zerk ettiği tarihsel altyapının asli ve değişmez bileşeni hamaset idi.

İstanbul’un 500 sene sonra birden yeniden fethine ihtiyaç neden doğdu? Turan fikrinin anti-Sovyetik haline değgin bir milliyetçi cepheyi kim kurdu?

Komünizmin din düşmanı olmasından kaynaklı bir ümmet fikri ile birleştiren anti-laik cephe nasıl oluştu?

Tüm bu odaklar tereddütten uzak bir geçmiş şampiyonluğunda nasıl olup da buluşuyordu?

Soğuk Savaşın gayet soğuk ve suratsız dikatomik diskurunda komünizme karşı savaşta Amerika’nın ortaya koyduğu perspektif; Türkiye Cumhuriyeti’nin tarih algısında laiklikle müsemmma, kaba milliyetçilikle hemhal olmayan hale karşı duruşu militanlaştırıyordu.

Türkiye’de tüm muhalefetin sol bir çuvala doldurulup duvarlara parça pinçik edilircesine vurulması ile beraber, buna alternatif yeşil kuşağın içini dolduran pan-İslamist ve neo-Osmanlıcı hayal ticareti de gayet anti-Komünist pro-Amerikan söylemlere destek ve ittifak vermekteydi.

Bu kış komünizm gelmesin de biz her şeye razı idik. Neticede soğuk savaş bittiğinde Türkiye’de solun her çeşidinin önemli ölçüde halkın değerlerine ters olduğunu protoplazmaya kodlayan Amerikancı ideoloji başarısını kutlamak için çok fazla nedeni havi idi.

1980’lerin başında Afgan mücahitleri kucaklayan Reagan’dan elinde Kur’an şehir şehir gezen Kenan Evren’e uzanan bu ideolojik tahakkümün geç neticesi neo-Osmanlı hayallerinin 4 kıtada at koşturan Osmanlı tahayyülü idi.

Bu tahayyül Osmanlı’nın hele ki klasik dönemde sahip olduğu tarz-ı siyasetle de, işler yavaştan zora girdiği dönemdeki batı ile entegre olma siyasetinden de hiçbir şey anlamayacak kadar soğuk savaş katılığı ile malüldü.

Amerika’nın pompaladığı anti-sovyet, anti-komünist yapının içinden neşet ettiklerini unutan bu kesimin, Amerika’nın desteğinden ari kalınca ve Amerikanın bu işlerde çıkarı kalmayınca ideolojilerini kuvveden fiile geçirmek için attıkları adımların ağır neticeleri ile yüzleşmeleri hızlı, hatalarını anlama ferasetleri ise buna nazaran gayet sınırlı oldu.

Amin Maalouf Osmanlı coğrafyasınının bakiyesinde batı medeniyetinin sentezinden istifade ederek ürettiği eserleri ile hem Dünyaya mal oldu, hem de derdini Türkiye’de en iyi şekilde anlattı.

Bu ülkenin Amin Maalouf’u olmasa da Nobelli yazarı Orhan Pamuk’u da belki en çok Osmanlı’nın bıraktığı yerden hem ileri hem geri giden romanları için seviyoruz.

Türk sağına kurucu ideolojisini soğuk savaşa borçlu olduğunu anlatacak bir müfredata ihtiyacımız var.

Kendini sağ olarak addeden soğuk savaş artığı ideoloji bugünlerde tuhaf biçimde soğuk savaşta karşı olduğu Sovyetik devletçi mütehakkim tavrı benimseyerek, zaman-dışı bir refleksi de ortaya koyarak bizleri şaşkınlıklara duçar ediyor diğer taraftan.

Bizim havuz dediğimiz iktidara ait basının en bilinen örneğinin bir zamanlar en ağır eleştiriye tabi tutulan SSCB’nin Pravdası olduğunu unutan bu kesimin aynaya bakmaktan uzak olduğu da aşikar.

Yine de hiçbir şey için geç değil.

Sadece Amin Maalouf okumak bile bize yola çıkmak için yeterli donanımı verecek, azığımızı tamam edecek.

Afrikalı Leo’dan bir alıntı ile bitirmek istiyorum :

Bedevi bir kadına bir gün en çok hangi çocuğunu sevdiğini sormuşlar. Kadın şöyle yanıt vermiş: “Hasta olanı iyileşene kadar, en küçüğünü büyüyene kadar, yolda olanı da eve dönene kadar.”

Bu coğrafyanın tüm çocukları değerlidir.

Tüm coğrafyaların tüm çocukları değerlidir.

(*) İlk defa Aralık 2018’de yayınlanmıştır